Alternatif Hayatlar

By: Alternatif Hayatlar
  • Summary

  • Her hikayenin gizem dolu yanları vardır. Bu podcast hesabında size, seçtiğimiz rastgele kelimeler ile yazılan (insan tarafından yazılan) alternatif olay örgüleri olan hikayeler sunacağız.
    Alternatif Hayatlar
    Show More Show Less
activate_Holiday_promo_in_buybox_DT_T2
Episodes
  • kumsal bardak erik
    Jun 23 2024

    Gözlerimi açtığımda araba taşlı yollardan zorlana zorlana gidiyordu. Gözlerimi ufka diktiğimde kumsala yanaşmakta olduğumuzu gördüm. Denizi ve altın rengi kumları gördüğümde heyecanlandığımı itiraf etmeliyim. Uzunca zamandır bunun hayalini kuruyordum. Biraz olsun dinlenmek ve yüklerimi birer birer suyun derinliklerine doğru bırakmak harika olacaktı.Yavaş yavaş kıyıya doğru yaklaştık. Biz yaklaştıkça kalbim daha hızlı atmaya başladı. Derken kenara doğru yanaştık, hızımızı iyice kestik ve en sonunda durduk. Arabadaki kimseyi beklemeden kapıyı açtığım gibi koşmaya başladım. Önce terliklerim, sonra şortum, en sonunda da tişörtüm bedenimi terk etti. Artık tamamen özgür olduğumu hissedince kendimi suya bıraktım. Ayaklarımdan başlayan ıslaklık hissi tüm vücudumu sarıncaya kadar koştum. En sonunda kafamı suyun içine gömüp 5 saniyeliğine sessizliğin tadını çıkardım. Kim ne derse desin su dünyanın en rahatlatıcı maddesiydi.


    Yıllardır görmediğim arkadaşımla buluşmuşçasına hoplayıp zıpladıktan sonra yorulduğumu fark edip sudan çıkmaya karar verdim. Kumsala doğru döndüğümde ise hiç kimsenin olmadığını fark ettim. Ne arabada benimle gelen ailem, ne gereksiz sesler çıkaran çocuklar, ne de instagram için bol bol fotoğraf çekinen insanlar vardı. Kafam karışık bir şekilde kumda yürümeye başladım.


    Bir şeyler bulma ümidiyle etrafa bakınırken en köşede bulunan ufak bir vitamin bar dikkatimi çekti. Bara yaklaştıkça masanın üzerinde kocaman bir bardak gördüm. Üzerinde “Beni iç!” yazan bardağın içinde mavi renkli bir sıvı vardı. Denemekten bir şey kaybetmeyeceğime karar verdikten sonra bardağı dudaklarıma götürüp içeceği yudum yudum içmeye başladım. Önce tatlı gelen fakat daha sonra boğazımı yakan bu mavi içecek birkaç saniye sonra başımı döndürmeye başlamıştı. Kendime gelmek için önce kumların üzerine oturdum. Daha sonra da gücümü topladığıma inanıp yürümeye başladım. Olabildiğince büyük nefesler alarak havayı ciğerlerime doldurdum. Yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra gözüme beyaz bir şey ilişmeye başladı. Ne olduğunu çok idrak edemedim önce. Daha net görebilmek için koşar adımlarla beyaz şeye doğru yürümeye başladım. Yeterince yakınlaştığıma karar verince birkaç tahmin daha yürüttüm kafamdan. Ve en sonunda karşımda mini bir buzdolabı olduğunu anladım. Kablosu herhangi bir yere bağlı olmayan otel tipi bu küçük buzdolabı bir kumsalın tam ortasındaydı. Kapağını açınca içinde çikolatalar, çilekler ve daha birkaç güzel atıştırmalık olduğunu görüp sevindim. Ama içlerinde özellikle koca bir kase erik dikkatimi çekti. Üç parmak büyüklüğünde olan ve üzerinde “Beni ye!” yazan bir kart eriklerin tam üzerinde duruyordu. Bugün kaybedecek bir şeyi olmadığını anlayan ben, karttaki emre itaat ederek kaseyi önce dolaptan çıkardım ve içinden en büyük eriği alıp yemeye başladım. Beklediğimden daha ekşi olan erik, yüzümü ekşitmişti.


    Elimde bir kase dolusu erikle yürürken serin esen rüzgar bedenimi iyice gevşetmişti. Nedense uzunca süre yürümeye devam ettim. Fakat sonra bir anda yürümek için hiçbir sebebimin olmadığına karar verdim. Ve en yakınımdaki şezlonga uzandım. Göbeğimde duran kasenin verdiği soğukluk daha da uykumu getirmişti. 1 saniyeliğine gözlerimi kapayınca kendimi boşluğa bırakmıştım sanki. Ama derin bir sarsıntı beni uykumdan uyandırmıştı. Gözlerimi açtığımda arabanın rahatsız koltuğunda buldum kendimi. Her şeyden bihaber ailem bir yandan sohbet edip bir yandan bir şeyler yiyorlardı. Hemen sağımda bulunan camdan dışarı baktığımda o kocaman mavi tabela gözüme çarpmıştı: “Kars”. Yazıyı okur okumaz hayal kırıklığı her bir zerreme yayılmıştı. Hatta “Keşke okumayı bilmeseydim” diye bile düşündüm bir anlığına. İşte benim gerçekliğim buydu. Ama Freud’a hak vermek lazım. Rüyalar gerçekten de arzularımızın bir yansıması sanırım.

    Show More Show Less
    5 mins
  • kumsal bardak erik
    Jun 23 2024

    Stüdyonun kapısında uzaklara daldım. Stüdyo dediysek bir oda, bilgisayar ve mikrofon. Sabah olsun da buraya gelip kayıt alanları dinleyeyim diye dua ederdim. Paramı biriktiriyorum çünkü ekipmanlar pahalı alamıyorum. Kayıt parası da yok. Yüzden fazla lirik var defterimde. Evde kimse yokken utanarak okuyorum hayatımı anlattığım basit lirikleri. İnternetten bulduğum bedava altyapılara okuyorum ve telefondan kayıt alıyorum. Geçen hafta biriyle tanıştım. En beğendiğim liriğin kaydını dinlettim. Benim telefonumu aldı ama hala aramadı.



    Çok beğendiğini yüzündeki şaşkınlıktan anlamıştım. Hayatımın bu döneminde bazen haftada 2 lirik yazıyordum. Hip hop diyorlarmış ben rap diyorum buna. Rüyalar Anlatır Planlarımı albümümden yola çıkarak bu müzik türüne RAP dedim. Arkadaşlarım genellikle bana inanmayıp fikirlerimle dalga geçerlerdi. Onların yaptığı müzik özgün değildi. Düşük bel pantolon ve gözlükle etiketlenen bir müzikti. Bense duygularımı öylesine bir ahenkle anlatıyordum ki dinleyenler hem kendini şarkının içinde buluyordu hem de ritmine kapılıyordu.


    Sonunda bir telefon geldi, kayıt stüdyosunda tanıştığım adam beni aradı ve bir demo çekmek istediğini söyledi. Bu konuşma sırasında kasada para ödeme sırasındaydım, aldıklarımı bıraktım ve koşmaya başladım. Koştum, koştum ve kumsala kadar. Lirikler ve ritimlerim içimde çalmaya başladı. O gece sabaha kadar denizde serbest RAP yaptım, bunu da ben buldum evet. Müzik açıp o an aklınıza gelen ve duygularınızı anlatan hikayelerin rapiydi ya da bir kelimeden hikaye üretiyordunuz örneğin erik. Rüyalar Anlatır Planlarımı! Ne mistik bir müzik türüydü bu. Milyonlarca insanın peşinden gideceği bir akımın ilk demosunu çekeceğimden habersiz uyuyakaldım sahilde. Sabah kırık bir bardağın üzerinde uyandım, kendime gelene kadar çıtır çıtır altımdaydı. Geç kalmıştım hemen kalkıp demo için hazırlanmam gerekiyordu.


    Demo bittiğinde, kayıt stüdyosunda dinleyen herkesin elleri başında şaşkınca baktığını gördüm. Çıktım odadan, yürüdüm yapımcıya doğru ve herkes bana bakıyordu. Bu ne dedi bana, bu RAP dedim.



    Şimdi doksan yaşındayım,

    Siz beni tanımazsınız ama RAPin babasıyım,

    Sadece yazdıklarımdan tanıyın,

    Sahte gülüşlerimiz olur biz genelde kaybederiz.

    Show More Show Less
    4 mins
  • bilgisayar sirk gözlük
    Jun 6 2024
    Elya, gözlerini açtığında elleri kolları yatağına bağlanmış halde buldu kendini. Ne olduğunu anlamak için önce bedenini sıkıca sarmış kalın iplere, daha sonra da odaya göz atmaya başladı. Garip bir şeyler hissetti. Buraya ne zaman gelmişti? Nasıl yatağa bağlanmıştı? Bu oda neden bu kadar donuk ve cansız duruyordu? Kafasında bin bir türlü soru vardı. Fakat tek bildiği şey buradan kurtulması gerektiğiydi. Elleriyle etrafı olabildiğince yoklamaya başladı. Derken parmağının ucunda sivri bir şey hissetti. Ne olduğunu bulmak için çarşafın altını eşelemeye başladı. Sonunda küçük bir jilet parçasını eline alabilmişti. Ufak ve sakin hareketlerle elinde ipi kesmeye başladı. 2 dk sonra amacına ulaşmıştı. Ellerindeki ipi çözünce yatakta yavaşça doğruldu ve ayaklarındaki ipleri de kesmeye başladı. Birkaç dakika sonra özgürdü artık. Yataktan kalktı ve odanın içinde dolanmaya başladı. Klozet kapağının üstündeki örgü sepeti, yerdeki halıları, kapının üstündeki “hoş geldin” yazısını, masadaki kitapları… Hepsini teker teker inceledi. Ama özellikle kitaplar dikkatini çekmişti. Hele bir tanesi vardı ki… Kırmızı ve siyah renkteki kapağında değişik değişik motifler yer alıyordu. Hatta bir motifi çadıra, birini de file benzettiğine emindi neredeyse. Kitabı eline alıp karıştırmaya başladı. İlk sayfada yazanları okuyunca tüyleri ürperdi: “yüksek çıksın sesin, sarsın her yeri nefesin, bu sözcükleri okuyan, farklı alemleri gezsin”. Son kelimeyi okur okumaz tüm vücudunu bir titreme aldı. Etrafında gördüğü her şey birbirine karışmaya başlamıştı. Öylesine bulanıklaşmıştı ki görüntüler, bir yerden sonra karıncalanan bir televizyonun içine düşmüştü adeta. Etrafında duyduğu ve kendisini de hareket etmeye zorlayan kuvvete zor bela karşı koyabiliyordu. Ayaklarını yere daha sağlam basmaya çalıştı. Artık buna dayanamayacağını düşünüp yere çömeldi, dizlerini karnına kadar çekti ve başını dizlerinin üzerine koydu. Uğultulu sesler birbirine karışmaya başlamıştı. Bir anda tüm sesler kesildi ve ortamı sessizlik bürüdü. Gözleri kapalı olmasına rağmen ışık huzmelerinin bedenine çarptığını hissedebiliyordu. En sonunda cesaretini topladı, başını kaldırdı ve gözlerini açtı. Gözlerini tüm kuvvetiyle yalayan ışık birkaç saniyeliğine canını acıtmıştı. Fakat en sonunda alışmaya başladı. Gözleri bu yeni dünyaya alışınca etrafını incelemeye başladı. Dümdüz bir arazinin ortasındaydı. Yemyeşil çimler önünde serilmiş reverans yapıyordu. Bu yeşilliği bozan tek şey ise tam ortada duran kırmızı çadırdı. Çadır bir yerlerden tanıdık gelmişti. Ona doğru yürürken içini tarifi zor bir heyecan kaplamıştı. Çadırın önüne geldi, derin bir nefes aldı ve perdeyi kaldırıp içeri girdi. Buranın bir sirk olduğu aşikardı! Kocaman bir sahne, sahnenin ortasında bir fil ve eğitmeni, etrafı sarmış tribünler, heyecanla haykıran kalabalık bir seyirci topluluğu… Hemen kendine bir koltuk bulup oturdu ve gösteriyi izlemeye başladı. Sahibinin komutlarını takip eden fil oradan oraya hareket ediyor, bazen bir ayağını kaldırıyor, bazen de hortumuyla türlü numaralar yapıyordu. Bu gösteri seyirciyi eğlendiriyor olacak ki hep bir ağızdan anlamsız ama heyecan duyduklarını belirten sesler çıkarıyorlardı. Gösterinin büyüsüne kendini kaptıran Elya, saatlerce o koltukta oturmuştu sanki. Zaman algısını iyiden iyiye yitirmişti ki sanki hipnotize olmuştu ve hiçbir şey düşünemiyordu. Zihninde tek bir düşünce tanesi bile yer almıyordu artık. O kadar boşalmıştı ki kafasının içi, neyi neden yaptığının farkında bile değildi. Bir anda ayağa kalktı Elya, sahneye doğru yürümeye başladı ve filin tam önünde durdu. Artık kalabalık fili değil de onu izliyordu. Kafasının içi hala bir teneke kadar boş olan Elya’nın gözüne yerdeki kılıç ilişti. Kılıcı eline alıp file doğru savurmaya başladı. İşin garip yanı fil bundan hiç de rahatsız değildi. Çok normal bir durummuş gibi o da hortumunu savurmaya başladı. Ve bir anda ikisi dövüşmeye başladılar. Kılıcını oradan oraya savuran Elya, fil karşısında çaresizce durmaya çalışıyordu. Ama artık bu saçma dövüşün bitmesi gerekiyordu. Son bir hareketle fil, Elya’yı hortumuyla kavradı. Hareket edemeyen ve hatta nefes bile alamayan Elya, çaresizce homurdandı. Nerede olduğunu ve ne yaptığını henüz algılayabilen Elya, filin hortumundan kurtulmaya ne kadar çalıştıysa da bir türlü beceremedi. Fil artık bu durumdan sıkılmış olacak ki etrafında birkaç kez döndükten sonra yeteri kadar kuvveti topladığını düşündü ve Elya’yı havaya doğru savurdu. Filin hortumundan kurtulan Elya, kendini bir anda ...
    Show More Show Less
    7 mins

What listeners say about Alternatif Hayatlar

Average customer ratings

Reviews - Please select the tabs below to change the source of reviews.